Milliyet gazetesinin Cumartesi ekinin 2. sayfasında Mehmet Tez isimli köşe yazarının yazdığı emolarla ilgili haber.
11 Temmuz Cumartesi 2009
“Emo” haberine gazeteler geç uyandı. Ama memlekette yayımlanan müzik dergilerini takip ederseniz uzun süredir en çok satan şeyin Emo olduğunu bilirsiniz.
Geçen hafta gazetelerde yayımlanan “Emo nedir, Emo’cular kimdir” haberlerini okuyunca aklıma 10 yıl öncenin vazgeçilmezi “clubber” (kılabır) kimdir, ne yer, ne içer” haberleri geldi.
* * *
Geçenlerde evlerinden kaçıp İzmir’e maceraya koşan Büşra ve Cansu vesilesiyle bir sürü Emo haberi çıktı.
Bu kızlar Emo’cuymuş.
Kendilerinin böyle bir açıklaması yok. Ama tarzları benziyor.
“Basın uyuyor mu, neden doğru dürüst Emo haberi yapılmıyor” diye yazıldı.
Ama aslında Emo ne zamandır var olan ve Türkiye’de de en az üç-dört senedir gayet bilinen, belirli bir de kitlesi olan bir akım.
Emo haberine gazeteler uyanamasa da dergiler olayın çoktan farkında.
Memlekette yayımlanan müzik dergilerini takip ederseniz en çok satan şeyin Emo olduğunu bilirsiniz.
Kapakta ha babam Tokio Hotel, Paramore, My Chemical Romance, 30 Seconds To Mars, Fall Out Boy, Panic! At the Disco gibi gruplar vardır.
Satışlar düşüyor mu? Ver Tokio Hotel çıkartmasını, düze çık hemen...
* * *
2007’de Ayhan Abayhan Rolling Stone’da bu konuda bir yazı yazmıştı.
Emo’nun kökleri Fugazi grubuna dayandırılıyor. Grubun lideri Guy Picciotto ise “Bunun bir müzik akımı olduğunu hiç düşünmedim. Bana salakça geliyor” diyor. Zaten gerçek Emo’cular, kendilerine Emo’cu denmesinden nefret ediyor.
Emo “emotional”dan geliyor ya. Yani duygusal demek...
Emo’cular bu tanıma “Ne yani, diğer grupların şarkılarını robotlar mı söylüyor?” diye isyan ediyor.
80’lerin ikinci yarısında Emo tanımının hard core punk grupları için kullanılmaya başlandığı biliniyor.
2000’lerde ise bugün bildiğimiz anlamıyla Emo’nun ortaya çıkışı var. Gotik tarzda giyinen genç gruplar bunlar.
Müzikleri rock ya da punk kökenli ama çok melodik ve etkilendikleri bu iki ana akıma göre tarzları kolay dinlenebilir türde. Bu grupların rol modelleri arasında The Cure’dan David Bowie’ye Johnny Depp’e farklı alanlardan isimler var.
2000’lerden itibaren akımın merkezi Washington D.C.
Sert ve hızlı bir müzik, depresif şarkı sözleri, buna paralel vokaller belirleyici rol oynuyor.
Emo’lar aslında imajsızlık üzerine yoğunlaşıyor.
Yani uyumsuz giyinerek tepkilerini gösteriyorlar.
Toplumu hayatlarından dışlıyor, insanlardan kendilerini soyutluyor, kendi dünyalarında yaşıyorlar.
Zaten 12-16 yaşındaki gençlerden bahsediyoruz. Emo lafının bence onlara cuk oturan yanı bu. O yaşta insan “emo” olur, duygulu olur. Hisler tavan yapar, hormonlar azar.
* * *
Ama günümüzde kalabalıkları peşinden koşturan Emo bir imaj ve ekonomi.
Son 10 yılda her yönden gazlanmasının nedenlerinden biri de sektördeki gelişmeler.
İnternet devrimi ve albüm satışlarının düşmesinin ardından hip hop bile satmazken, Amerika’da bu Emo gruplarının internette tavana vurduğunu fark etti yapımcılar. Ve her şirket birer ikişer Emo’cu aldı kadrosuna.
Karayip Korsanı Johnny Depp gözünü boşuna boyamadı herhalde.
Son beş yılda Türkiye’de de bu akım yükseldi. Ve ne zaman gençler bir şeye ilgi duysa, topluca bir şeyi beğense anne-babalar paniğe kapılıyor. Basın da bu korkuyu gazlıyor.
Halbuki Emo dediğimiz de adı Ahmet-Mehmet-Zeynep olan bir insandır, içimizden biridir. Ötekileştirmek niye?
Önemli olan kategorilere takılmadan hadisenin özüne vakıf olmak değil mi?
O halde hep beraber: “Emo insanın kendine yakışanı giymesidir.”
SENİ SEWİYORUZ MEHMET TEZ xD