İçimi acıtıyor, bazı şeyler, bilirsin işte… Hiç kimse bilmedi beni, bilirsin sende, ben kadar hiç kimse bilemedi beni, tanıyamadı, hatta giremedi dünyama… Bazen, bazı zamanlar, içim yanar benim….
Üzüntü kaplar ruhumun en ücra köşelerini, esir alır acı tüm şiddetiyle, lanet olası şiddetiyle esir alır tüm ruhumu… Bilirsin, hiç kimse bilmez ama sen bilirsin, ölüme kıldan ince yakın olduğum o lanet olası anlarımı… Bir mucizemi olur o zaman, ya da ne olur, hiç anlayamadığım bir şekilde ölümün kıyısından, dönerim… Ama, ama sen bilirsin ki bir gün bu git-gellerden bu kadar şanslı çıkamayacağı… Ve ben bilirim, ben bilirim senin neden benden uzak durduğunu, çoğu zaman içime kadar sokulupta, birden benden uzak durup, düşüncelere daldığını… her şeyi bilirsinde, bilemezsin benim bazı zamanlarda birden, aniden ve bir karabasan gibi ruhumun her yerini kaplayan hüznün, ne olduğunu? Bilemezsin işte, o zamanlarda nasılda nefessiz kaldığımı, nefes almakta zorlandığımı, halının üzerinde çırpınırcasına ‘Yeter lan yeter artık, dursun bu acı’ diye attığım çığlığı… Sözün gelir aklıma, Kaan diye fısıltıyla söylediğin sözün, karanlığın ardı güneştir diyen sözün….
Bir yılda bir gün döner ölümden varlığım, nasıl döner bilmediğim tarafım, yaradan o zaman elini mi dokundurur ruhuma diye uzun uzun düşündüğüm anlarım, ya da bir yılda o gün mutlaka gelecekmiş gibi sanki iyiliklerle geçirdiğim günlerin ardından, bir hayır duası mı dır beni o gün döndüren, ebedi karanlıktan…
Bilirim, çok seversin beni, beni bildiğin için daha da çok seversin beni. Ve ben ister miyim böyle olmasını, hayatımdaki tek dostumu bir gün mutlaka yalnız bırakacak olmanın gerçekliğini… Bu kadar hassas olma diyorsun, ama olmuyor ki, ki sen bilirsin beni, bilirsin ruhumun bir yanını, dolaştın oralarda, dolaştığın kadarıyla bastın beni bağrına… Dün gece öyle bir geceydi… Evet bak güneş doğdu, bugüne merhaba dedim, içine mi doğdu bilmem, sen aradığında ben…. Neyse ne evde atılan çığlıkları duymuşum zaten, ne de telefonumun sesini… Bak bu yılda birlikteyiz, seneye ne olur o bilinmezliklerdeyiz. Gittiğin yerden dön, bir yıl daha bitmeden dön dostum, uzun yıllar görmediğim yüzünü, seneye göremeye bilirim ben. Bunu biliyorsun, o halde dön! Şu dünyada bir tek dostum oldu o da sen, sana dön dememe gerek var mı? Bilirsin işte sen bilirsin… İlk kez bak korkuyorum, bu yıl hep doğan güneşe tanık olacağım ama ya, ya seneye dostum… Hani bilirsin en çok acıyı, unutulan yüzler, sıkılmayan eller verir ya… Ve her geçen yıl güçten düşüyorum, galiba her geçen yıl ruhumu kaplayan hüzünden sıyrılmam zorlaşıyor. Korkum, ben yaklaşırken sona, seni bir kez daha göremeyecek olmamdandır. Sana dön dostum dememe gerek var mı?