Çorak toprakların ortasındaki yeşil bir ağaç misali yalnızdı kırmızı elbisesiyle küçük kız, kapatıldı şehrin kapıları, yüksek taş duvarlardan atlamalıydı, aşmalıydı içindeki yalnızlığı ama yapamadı, etrafındaki karatılar artarken -arada bir kollarının içine baktığında- gördüğüyle aynıydı elbisesinin rengi- ve bir o kırmızı kaldı bütünüyle. Savaş başladığında etrafındaki karartıların kırmızılaştığını gördü, tekrar açılıyordu şehrin kapıları ve belki kaçmak için tek fırsatıydı, denemeliydi, zamanı durduramazdı ama uyum sağlayabilirdi, yaşadığı ufak şehri saran duvarlara doğru yürümeye başladı büyük kapılara ulaşmak için ama şehrin kapısında bir adam vardı. Küçük kız ilk defa başka biriyle karşılaşıyordu, onun adı yabancıydı ama başkaları ona “düşman” diyordu. O da bir karaltıydı aslında ama küçük kız ona hayranlık duydu, ona koşmak istedi ama yapamadı, yanından atlı karaltılar bir bir geçerken tek yaptığı adama bakmak oldu. Adam da ona bakıyordu şimdi ve küçük kız aşık oldu yabancının gözlerindeki ışığa. Geçmiş ve gelecek yoktu artık, küçük kız o andaydı,yalnızca yalnızdı, hareket etmek istedi ama edemedi, adam hala ona bakıyordu, küçük kız koşturmak, kapılar kapanmadan çıkmak, adamın yanında olmak istedi, kollarının içindeki kırmızılar açığa çıkacak olsa bile kim umursardı ki elbisesiyle aynı renkti ne de olsa, hiçbir at, hiçbir insan ya da karaltı fark etmezdi, sonsuza dekadamın yanında olurdu, dün yoktu, yarın yoktu ama bugün vardı ve kırmızı küçük kız bugün istiyordu, karaltı-adamın yanına gitmeliydi, çıplak ayaklarına batan dikenleri, metalin göz alan parlaklığını, güneşi, okların rüzgarını umursamadan yürümeye başladı, o yürürken karaltı-adam uzaklaşıyordu ondan ve küçük kırmızı kızın etrafındaki kaos engelliyordu (sesler yoktu ama renkler vardı) karaltı-adam gidiyordu! “çılgınlık bu!” dedi kız ve koşmaya başladı sonsuzluğa koşar gibi ama başından akan sıvı engel olmaya başlamıştı, kız seviyordu kollarının içindeki sıvının sıcaklığını ve mutlulukla (ve acıyla) koşmaya devam etti sonsuz-adama, koştu, koştu, koştu, düştü, kalkamadı, şehrin kapısına son kez baktığında karaltı-sonsuz-adamın gittiğini gördü...
Bir melodi duyuldu adamın arkasından, sonsuzluk alınmadı içeri şehrin kapısından.
Küçük kırmızı kız elbisesinin renginde kayboldu, çorak toprakların ortasındaki kırmızı bir çiçek misali yalnızdı yine, ardından kapatıldı şehrin kapıları gibi kırmızı kızın gökyüzü gözleri...